Prof. Dr. Cem Gazioğlu, Marmara Denizi’nin alt katmanlarında bazı bölgelerde sorunlar olduğunu vurgulayarak, “Eğer tedbirler alınmazsa, oksijen eksikliği sonucunda ilerleyen yıllarda canlı ölümleri de yaşanabilir.” dedi.
Gazioğlu, Marmara Denizi’nde küresel ısınma nedeniyle deniz suyu sıcaklığı yükselirken, oksijen miktarı azalıyor. Deniz suyundaki ısı yükselmesi ve oksijen miktarının azalmasına kirlilik sorunu da katılınca, denizlerdeki canlılar için tehlike oluşuyor.” dedi.
“ALT KATMANDA OKSİJEN SORUNU VAR”
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu, “Marmara Denizi’nde son zamanlarda bir sıcaklık yükselmesinden bahsediliyor. Tüm denizlerde görülen sıcaklık yükselmesinin bir sonucu olarak Marmara Denizi’nde de belirli bir ısınmadan bahsetmek mümkün. Isınma kaynağı olarak ağırlıklı olarak Karadeniz ve Akdeniz sularındaki ısınmayı söyleyebiliriz. Karadeniz’de ortalama 1-1.5 derece, Akdeniz’de 1.5-2 derece olan genel bir ortalama var. Bu iki denizden su alışverişi yapan Marmara Denizi’nde de bu yükselmeler bir ısınmaya yol açıyor. Bizim yaptığımız araştırma ve analizlere göre bu sıcaklık yükselmesi ortalama 1 derece civarında. Marmara Denizi iki katmanlı bir su. Görünen üst suyumuz az tuzlu bir su. Bu su Marmara Denizi’nin yaklaşık yüzde altısını oluşturuyor. Alt katmanda da yüzde 94-95’ini oluşturan Akdeniz kaynaklı suyumuz var. Çanakkale Boğazı’ndan alt katmandan gelen bu Akdeniz kaynaklı su yaklaşık olarak 6 veya 8 yıl sonra Karadeniz’e geçiyor. Bu da alt katmanda bir oksijen sorunu yaratıyor. Özellikle derin çukurlarda yaşam seviyesinin çok altında kalan oksijen miktarları ölçüyoruz, ölçtük. Bunlardaki değişimler on yıllarla ifade edilebilir. Son on yıl içinde veya son 20 yıl içinde Marmara Denizi’nde genel olarak bir oksijen eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. Ama canlıları etkileyen en önemli oksijen sorunu üst katmandaki sudaki sorundur. Kimyasal süreçler içinde de üstteki suyun az oksijenli gelmesi, suyun kendi içinde yaşadığı kimyasal süreçler, ortamdaki oksijenin hem canlılar hem de kimyasal süreçler sonucunda tükenmesine neden oluyor. Ama şu an kritik seviyelere geldiğimizi söylemek mümkün değil. Bu yıllar içinde alacağımız önlemlerle gelecek yılları kurtarabiliriz. Marmara Denizi’nde genel olarak bir kirlilik sorunumuz da var. Geçmiş yıllardaki müsilaj nedeniyle farkındalığı artan bir konu bu. Bu müsilaj sorunundan sonra alınan ‘Marmara Denizi Eylem Planı’ kapsamındaki kararları biz yeterince uygulayabilirsek, önümüzdeki 10 yıl içinde, 20 yıl içinde daha iyi gelişmeler bekliyoruz” şeklinde konuştu.
“BU CANLI AKTARIMLARI KÜRESEL DEĞİŞİM VE ISINMA NEDENİYLE GERÇEKLEŞİYOR”
Küresel ısınma sorununun dünyanın karşı karşıya kaldığı bir durum olduğunu belirten Gazioğlu, “Bu ısınma sonucunda denizlerimizdeki canlı türlerinin de farklılaşacağını öngörüyoruz. Bu denize ait olmayan canlıların bu denizde artık yaşadığını duyuyoruz. Bazen de bunları gözlemliyoruz. Ama bir canlının o bölgede yerleştiğini söyleyebilmemiz için, balık örneğinde olduğu gibi, yumurta ve larva evrelerini de bu bölgede görmemiz gerekir. Bu duruma gelmiş bir istilacı çok sayıda değil. Bizim enstitü olarak karşılaştığımız bir tür yok ama balon balığı olduğuna dair çokça haber var. Dediğim gibi, ‘Bu denizde bu canlı var’ diyebilmemiz için yumurta ve larvasını da görmemiz şart. Bizim şu an böyle bir bulgumuz yok ama bu olmayacağı anlamına da gelmez. Küresel değişim ve ısınma nedeniyle bu canlı aktarımları gerçekleşiyor. Bu canlılar çıktıkları zaman biyolojik olarak düşmanları olmuyor. Çok hızlı bir şekilde çoğalıyorlar. Diğer canlılar için bir tehdit oluşturuyorlar. Şu an için Marmara Denizi’nde bu tür istilacı türlerden söz etmek mümkün değil” dedi.
“MEVSİMSEL OLARAK FİZİKSEL, BİYOLOJİK, KİMYASAL DEĞİŞKENLERİ TAKİP EDİYORUZ”
Enstitü olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Gazioğlu, “Marmara Denizi’nin temel problemi bu iki denizle yoğun bir şekilde alışveriş yapması ve bunun yarattığı biyolojik, fiziksel ve kimyasal süreçler. Biz bunları yıl boyunca mevsimsel olarak takip etmeye çalışıyoruz. ALEMDAR2 bilimsel araştırma gemisiyle mevsimlere göre seferlerimiz var. Bunun yanında Marmara Denizi yüzeyine yerleştirdiğimiz bazı şamandıralar var. Bu şamandıralardan bazı veriler alarak Marmara Denizi’ni anlamaya çalışıyoruz. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri İşletmeciliği Enstitüsü olarak yaklaşık 30-35 kişilik ekibimizle Marmara Denizi’ni izlemeye çabalıyoruz. Uzaktan bağlantı kurduğumuz bu şamandıra verilerini özellikle kullanıyoruz. Marmara Denizi’ndeki değişimlere yönelik olarak mevsimsel olarak fiziksel, biyolojik, kimyasal değişkenleri takip ediyoruz. Biz bunu uzun yıllardır yapıyoruz. Bizden önce kurulmuş olan enstitülerin verileri ile kendi bilgilerimizi de birleştirerek bir noktaya doğru analizlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Ağırlıklı olarak çalışma konularımız fiziksel, biyolojik ve kimyasal oşinografi. Son yıllarda artan bir şekilde, küresel iklim değişikliğinin balıkçılık üzerine etkisi konulu çalışmalar bu enstitü de yürütülüyor” şeklinde konuştu.
“CANLI KAYIPLARINI ÖNLEMEK İÇİN TEDBİRLER ŞART”
Gazioğlu, denizlerdeki canlı çeşitliliğinin korunması için tedbirlerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları belirtti:
“Marmara Denizi yarı kapalı bir havza olduğundan, buraya ulaşan her suyun arıtılması ve sisteme katılması şart. Bu çok kritik. Arıtma tesislerinin tam verimle çalışması şart. Gelen akarsuların olabildiğince denetimli bir şekilde Marmara Denizi’ne girmesi şart. Bunları ‘Marmaray Denizi Eylem Planı’nda alınan kararlar doğrultusunda ele alırsak, kararların uygulandığını izlersek orta vadede Marmara Denizi’nde en azından kötüleşmenin durduğunu, belirli iyileşmeler olduğunu görebiliriz.
Türkiye ve Marmara Denizi’nin en büyük sorunlarından biri, balıkçılığın aşırı yapılması. Bu aşırı avlanma, balıkçılık kaynaklarımız üzerinde büyük baskı oluşturuyor. Marmara denizi bir ekolojik geçiş yolu. Bu bölgenin balıkçılık açısından önemli bir geçiş yolu olması balıkçılık için büyük bir fırsat olduğunu gösteriyor. Balığın planlı bir şekilde avlanması şart. Buna sürdürülebilirlik diyoruz. Bunun için de Marmara Denizi’nde bazı bölgelerin avcılığa yasaklanması şart. Kesinlikle o bölgelerde ticari avcılığın olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Şu gerçeği de kabul etmemiz şart. Balık çok değerli bir protein kaynağı, biz bunu en ucuz ve kolay yoldan denizlerimizden sağlayabiliriz. Bu konuda bazı düzenlemelerin de olması şart. Oksijensiz bir yaşamdan söz etmemiz mümkün değil, denizlerimizde ölçtüğümüz miktar üzerinden söyleyecek olursak oksijen miktarı belli bir sınırın üzerinde olması şart ki orada yaşam sürdürebilsin. Marmara Denizi’nde özellikle alt katmanlarda bazı noktalarda biz bu alt sınırları görüyoruz.
Son on yıllara baktığımızda da genel olarak Marmara Denizi’nde oksijen eksikliğinden söz edebiliriz. Tedbirler alınmazsa gelecek yıllarda oksijen yetersizliği sonucunda canlı kayıpları da meydana gelebilir. O yüzden bizim yapmamız gereken kötü gidişi durdurduktan sonra oksijeni nasıl yükseltebileceğimiz yönünde çalışmalar yapmamız şart. Marmara Denizi’nde beslendiği iki kaynak olan Karadeniz ve Akdeniz’deki oksijen miktarı da bizim Marmara denizimiz üzerinde önemli rol oynuyor. Marmara denizi için bir çalışma yaparken diğer denizlerdeki durumlar da bizi çok etkiliyor. Sonuç olarak direkt olarak bugünden yarına bu oksijenin balıkçılıkla bir ilişkisi yoktur. Bu sınır değerlere çok yaklaşılırsa orta vadede balıkçılık üzerinde de etkisi olacaktır. Bugün için kaygılanacak bir durum yok. Tedbirlerimizi sürdürmeliyiz”